Skip to main content

HAYAL İNCEDOĞAN

By May 12, 2020Mini Interview Series

Hayal İncedoğan, In the Shade of Time, 2019, Exhibition View, Anna Laudel Istanbul

How do you feel during this time of lockdown; how do you think this period will affect your art-making process or does it already have an impact on your productions?
Above all, I feel sorry for the people all over the world who have been harmed by this unexpected situation and I hope that the remaining part of this pandemic will end soon with as little harm as possible. As part of the whole, I keep thinking what I can do on my part. On the other hand, I find myself in front of the canvas whenever I can concentrate, since I see producing as a ‘form of existence’. This is a time frame that reinforces the issues I have been thinking about for a long time; I’ve been asking some philosophical questions about life itself. Therefore, I am working on my new project during this period.

Do you keep producing works during this time? If yes, how do you produce under the changing conditions, do the materials you use differ?
I am working on canvas paintings, which I had previously developed at a slower pace. Painting is really like a ritual for me, although it is not easy to concentrate at the time being… Besides, my practice has been progressing on a variety of media that I can describe as some kind of ‘polyphony’. I continue producing this way again.

What are you dreaming of doing following COVID-19?
First, I want to meet with my friends who I missed and then, I wish to go to the seaside for a while and be with nature. After that, I would like to somehow unite and share my project that I have been working on for a long time with the audience.

Are there any differences between your plans before and after COVID-19?
Not really. I think this situation will end at some point. Calendars may change. Time will of course show what the coming days will bring, but my plans have not changed.

What changes occurred in your daily routine?
I am a person who loves to spend time at home. I always have new things to listen to, books to read, movies to watch, and new projects waiting to be realized. Therefore, I cannot say that I complain about staying at home. Probably because it’s forbidden, I’ve been thinking more about taking a walk and spending time in nature. Most of my time is spent painting by listening to Bach and trying to understand his music in relation to the new project.

As an artist, how would you describe the current situation of the world?
I guess it’s like a milestone at which we need to reconsider our knowledge and our habits. It is a time when we need to harmonize our lifestyles and our daily routines with the earth. We are not the owners of everything, we are just guests. We must now take considerable actions devoted to compensating for the damage we caused to nature and to respecting the right to live of other living beings.

Has the current isolation given you the opportunity to do or create something that you haven’t had a chance before?
Being also an academic, I am exempt from the time spent on the road. Thus, spending more time in the studio gives me a new perspective as well as another sense of responsibility. Apart from that, I keep thinking how, as simple as it may seem, an action like baking bread in the daily routine says so much about life.

Unfortunately, your works cannot be seen physically in this period of time. Can you tell us about your new works conceptually?
My new project basically focuses on an emotion that is very relevant at the time being; the ‘feeling of loneliness’. The way I try to understand and interpret this situation not only physically but also mentally and spiritually reflects in the works that come out. It is an emotion that we already knew before, but it has become more visible with social isolation. It is a topic that deepens the more I think about it. This situation is certainly reflected in my works.

Karantina döneminde nasıl hissediyorsunuz; bu süreç üretimlerinize nasıl yansıdı ya da yansıyacak?
Önce bu beklenmedik durumdan tüm dünyada zarar gören insanlar için üzgünüm ve kalan sürecin en kısa zamanda olabildiğince hasarsız sonlanmasını diliyorum. Bütünün bir parçası olarak ‘kendi adıma ne yapabilirim’ diye düşünüyorum. Diğer yandan, üretmeyi ‘bir varoluş biçimi’ olarak gördüğümden konsantre olabildiğim her an kendimi tuvallerin başında buluyorum. Üzerine uzun zamandır düşündüğüm konuları pekiştiren bir zaman dilimi bu; yaşamın kendisine dair bazı felsefi sorular üzerine düşünüyordum. Bu nedenle bu dönemde yeni projem üzerinde çalışıyorum.

Bu süreçte üretmeye devam ediyor musunuz? Evet ise değişen şartlar altında üretim şekliniz, kullandığınız malzemeler farklılık gösteriyor mu?
Öncesinde daha yavaş bir tempoyla geliştirdiğim tuval resimleri üzerine çalışıyorum. Resim yapmak gerçekten bir ritüel gibi benim için. Bu sürede konsantre olmak her ne kadar kolay olmasa da… Bunun yanı sıra pratiğim uzun zamandır bir tür ‘çok seslilik’ olarak tarif edebileceğim bir medyum çeşitliği üzerine gelişiyor. Yine bu şekilde üretmeye devam ediyorum.

Bu süreç bitimindeki hayalleriniz neler?
Önce özlediğim arkadaşlarımla görüşmek ve sonra bir süre deniz kenarına gidip doğayla baş başa kalmak istiyorum. Ardından uzun süredir üzerinde çalıştığım projemi bir şekilde izleyiciyle buluşturmak ve paylaşmak istiyorum.

COVID-19 öncesindeki planlarınız ile sonrası arasında farklılık var mı?
Pek yok aslında. Bu durumun bir noktada sonlanacağını düşünüyorum. Belki takvimler değişebilir. Önümüzdeki günlerin ne getireceğini elbette zaman gösterecek ama planlarım değişmedi.

Günlük rutinlerinizde ne gibi değişiklikler oldu?
Ben evde vakit geçirmeyi çok seven biriyim. Her zaman dinleyecek yeni şeyler, okunacak kitaplar, izlenecek filmler ve gerçekleşmeyi bekleyen yeni projelerim var. Bu nedenle evde kalmaktan şikâyet ettiğimi söyleyemem. Sanırım yasak olduğu için yürüyüş yapmayı ve doğada zaman geçirmeyi daha çok düşünür oldum. Yeni projeyle ilişkili olarak Bach dinleyerek ve onun müziğini anlamaya çalışarak resim yapmakla geçiyor zamanımın çoğu.

Sanatçı gözünden dünyanın içinde bulunduğu durumu nasıl yorumlarsınız?
Bildiklerimizi ve alışkanlıklarımızı yeniden gözden geçirmemiz gereken bir milat gibi sanırım. Yaşam biçimlerimizi, günlük rutinlerimizi, yeryüzüyle daha uyumlu hale getirmemiz gereken bir zaman. Her şeyin sahibi değiliz, sadece misafiriz. Doğaya verdiğimiz zararı telafi etmeye ve başka canlıların yaşam haklarına saygılı olmaya adanmış, hatırı sayılır eylemlerimiz olmalı artık.

Sosyal izolasyon süreci, size yapmak istediğiniz ama zamansızlıktan dolayı yapamadığınız bir iş, üretim için zaman sağladı mı?
Aynı zamanda akademisyen olduğum için yolda geçen zamandan muafım bu sürede. Dolayısıyla atölyede daha çok zaman geçirmek, başka bir sorumluluk duygusuyla birlikte yeni bir bakış da getiriyor aslında. Onun dışında günlük rutin içinde ekmek yapmak gibi basit görünen bir eylemin hayata dair ne çok şey söylediğini düşünüyorum.

Bu süreçte eserleriniz maalesef somut olarak görülemeyecek, bu nedenle çalışmalarınızdan kavramsal ve biçimsel olarak bahsedebilir misiniz?
Yeni projem, temel olarak tam da bugüne dair bir hissi, ‘yalnızlık duygusunu’ konu ediyor. Bu durumu sadece fiziksel değil, zihinsel ve manevi anlamda anlamaya, yorumlamaya çalıştığım işler gelişiyor. Zaten öncesinde de tanıdığımız ama sosyal izolasyonla birlikte daha görünür olan bir durum. Üzerine düşündükçe çok daha derinleşen bir konu benim için. Elbette bu durum işlere de yansıyor.